Saç
Evet, sanki dibinden kesilmiş ve yaldızlı bir iple bağlanmış bir saç, sarı, neredeyse kızıl, kocaman bir saç örgüsü.
Titreyerek, alt üst olmuş bir biçimde, şaşırıp kaldım! Bu gizemli çekmeceden, bu şaşırtıcı anmalık kalıntıdan eski mi eski, güçlükle duyulan bir koku yükseliyordu.
Saçı yavaşça, neredeyse hiç sarsmadan tutup saklandığı yerden çıkardım. Hemen açıldı, yaldızlı dalgasını bir kuyruklu yıldızın kalın ve yeğni, yumuşak, parlak, ateşli kuyruğu gibi yayarak yere düştü.
İçimi tuhaf bir heyecan kapladı. Nedir bu? Ne zaman, nasıl ve neden bu saçlar bu dolaba kapatılmıştı? Bu anı hangi serüveni, dramı saklıyordu içinde?
Bu aşk serveti, canlılar dünyasına bırakılmış bir rehin gibi manastıra kapanma sırasında mı buraya atılmıştı? Ölen genç ve güzel kadın mezara gömüldüğünde, sevgilisi ondan saklayabildiği bu tek şeyi, etinin çürümeyen, acıyla kıvranırken öpüp okşayabileceği, başının bu tek parçası olduğu için mi almıştı?
Doğduğu bedenin tek parçası kalmazken bu saçın böyle kalması hiç tuhaf değil miydi?
Parmaklarımdan akıyor, tekil bir okşamayla, ölü bir okşamayla tenimi gıdıklıyordu. Ağlayacakmışım gibi içimin dolduğunu duyumsadım.
Uzun uzun seyrettim onu, elimde tuttum, ölen kadından bir şey saklı kalmışçasına hareket ediyormuş gibi geldi. Zamanla solan kadifenin üstüne yatırdım ve çekmeceyi ittim, dolabı kapadım ve düşler kurmak üzere sokaklara daldım.
Guy de Maupassant
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder