On Bir Bin Kamış
O sırada kapı çalındı.
-Bu belirl ediğimiz işaret, dedi Mony, birkaç saniye sonra sınırı geçeceğiz. Yemin ettim, tek atış olması gerek, yarı Fransa’da, yarı Almanya’da. Ölüyü düz.
Mony kalkık kamışıyla Estelle’in üstüne çullandı. Bacakları iyice açık Estelle, ateşli amcığıyla onu içeri alırken bağırdı:
-Dibine kadar koy, haydi!.. haydi!
Amcığının kasılmalarında şeytani bir şey vardı, ağzından akan ve yüzüne sürdüğü düzgünle karışan bir salya çenesinden ve göğsünden iğrenç bir biçimde sızıyordu. Mony dilini onun ağzına soktu ve fırça sapını amcığının deliğine gömdü. Estelle, bu yeni şehvetin etkisiyle onun dilini öyle bir ısırdı ki, bırakması için etini kan gelesiye çimdikledi.
Bu sırada Cornaboeux, morarmış yüzü korkunç durumdaki Mariette’in ölüsüne yanaştı. Kalçalarını ayırdı, arka deliğine kocaman kamışını zorla soktu. Doğal vahşiliği zincirinden boşandı. Elleriyle ölü kadının sarı saçlarını tutam tutam yoluyordu. Dişleriyle bembeyaz sırtını parçaladı, fışkıran ve hemen pıhtılaşan kan, kar üstüne yayılmış gibiydi.
Boşalmadan önce hala ılık olan amına önce parmaklarını, sonra kolunu sokarak zavallı hizmetçi kadının bağırsaklarını çekmeye koyuldu. Boşaldığı sırada iki metre kadar bağırsak çekmiş ve beline güvenlik kemeri gibi dolamıştı.
Trenin sarsıntısı yüzünden olduğu kadar, duyduğu heyecan yüzünden de bütün yediklerini kustu. Mony az önce boşalmıştı ve uşağının korkunç durumdaki ceset üzerinde kusup durmasına şaşkın şaşkın bakıyordu. Kanlı saçlar arasında bağırsaklar, kan ve kusmuk birbirine karışmıştı.
Aç domuz, diye bağırdı prens, bu ölü kızın ırzına geçmiş olman Josaphat vadisinde sana çok koyacak. Benim verdiğim söze göre onunla evlenmen gerekiyordu. Bu kadar sevmesem, seni köpek gibi gebertirim.
Apollinaire Guillaume
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder