Kürklü Venüs





Minderlerin üstüne uzandı ve kazabaykasını usulca açtı. Yarı açık göğsünü kürkle örtüverdim.

“Çıldırtıyorsun beni! diye kekeledim.

-Gel o zaman.”

Kollarındaydım artık; bir yılan gibi beni diliyle öpüyordu. Bir kez daha fısıldadı:

“Mutlu musun?

-Son derece”, diye bağırdım.

O zaman bir kahkaha attı ve gülüş pis bir biçimde çınlıyordu; tüylerim diken diken oldu.

-”Eskiden köle olmayı, güzel bir kadının oyuncağı olmayı düşlüyordun ve şimdi özgür bir erkek olduğunu, aşığım olduğunu sanıyorsun, delirdin sen! Yeniden köle olman için bir tek hareketim yeter. Diz çök!

Ayaklarına kapandım. Hala çekingen gözlerle ona bakıyordum.

“Düşündüğün gibi olamaz”, dedi kollarıyla göğsünü kapatarak. Canım sıkılıyor ve sen ancak birkaç saat bu sıkıntıyı dağıtabilirsin. Bakma öyle!”

Bana bir tekme savurdu.

“İstediğim şeysin sen, bir erkek, bir nesne, bir hayvan.”

Zili çaldı. Zenci kadınlar içeri girdiler.

“Ellerini bağlayın şunun.”

Yerde diz çökmüş olarak kaldım ve ellerimi bağlamalarını bekledim. Ardından beni bahçenin alt kısmına, onu güneyden çeviren üzüm bağına kadar götürdüler. Asma çardaklarının arasına mısır ekilmişti; şurda burda kuruyup kalmış birkaçı görülebiliyordu hala. Yanda bir saban vardı.

Zenci kadınlar beni bir kazığa bağladılar ve yaldızlı saç tokalarını bedenime batırarak eğlenmeye koyuldular. Bu eğlence pek uzun sürmedi, çünkü başında hermin derisinden şapkası, elleri ceketinin cebinde Wanda geldi. Bağımı çözdürdü ve ellerimi arkadan bağlattı; sonra başıma boyunduruğa geçirtti ve sabanı çektirtti.

Kara şeytanlar beni tarlada iteklediler. Biri sabanı tutuyor, biri yularımı tutuyor, bir başkası kamçlıyordu, kürklü Venüs ise yanda sahneyi seyre dalmıştı.

Leopold Sacher Masoch

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder