
Denizin üzerindeki rüzgar, öfke dinmişti. Norbert’in sesi dalkavukçaydı. “Eh” dediği an, Querelle kamışının kalkıtığını duyumsamıştı. Deri kayışını çekip çıkarmış, elinde tutuyordu. Dizkapaklarının altına kadar sıyrılıp yığılan pantolonu, kırmızı halının üstünde ayaklarının çamura battığı göleti andırıyordu.
-Haydi, dön arkanı. Fazla sürmez.
Querelle döndü. Norbert’in kamışını görmemişti. Eğildi, ellerini -biriyle kayışını tutuyordu- divanın kıyısına dayadı. Çapaçullu Norbert Querelle’in kalçaları karşısında yalnızdı. Bir parmağıyla rahat bir biçimde ve hafifçe ağır ve kalkık kamışını donundan çıkarıp bir an elinde tuttu. Karşısındaki aynada kendini gördü ve aynı görüntünün yirmi kez yinelendiğini sezdi. Güçlüydü. Sahip olan oydu. Salonda tam bir sessizlik vardı. Norbert taşaklarını da çıkardı ve kamışını karnına vurdurdu, ardından sakin bir biçimde ilerlerken elini yumuşak bir dalın üzerine dayıyormuş gibi dayadı, -böylece kendi üstüne dayanıyormuş gibi geliyordu ona-. Querelle, başı önde ve yüzü kıpkırmızı bekliyordu. Norbert tayfanın kalçalarını gördü, küçük ve serttiler, yuvarlak, kuruydular. Baldırlarına kadar inen, yukarıya, sırtının çizgili mayodan çıkan tümsekliğine kadar -git gide seyrekleşen- kara bir kıl örtüsüyle kaplıydı. Erkekler arasında sevişmelerin korkunçluğu bedenin bu parçasını, indirilmiş pantolonların ve çıkartılmış ceketlerin çerçevesini keşifte yatmaktadır. Norbert, becerikli bir biçimde tükürüklediği parmaklarıyla kamışını yağladı.
-İşte böyle hoşuma gidiyorsun.
Querelle karşılık vermedi. Yatağın üstüne konmuş afyon midesini bulandırıyordu. Kamış ise işini sürdürmekteydi.
Jean Genet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder